Antabus

 

 Antabus



Bu kitabı okuduktan sonra daha farklı düşünmeye başladım her ne kadar daha yeni bitirmiş olsam da. Bu kitabı okuduktan sonra değişim bir kere başladı mı durmuyor bir daha. Bu kitabı insanların mutlaka oku demesi üzerine aldım birkaç alıntı da görmüştüm ilgimi çekmişti. Aldım kitabı biri sağ olsun heyecan kaçıran bir bilgi verdi. Sonra okuma kararı almıştım ama merakıma dayanamadım. Okumaya başladım. Bir günde okunabilecek bir kitap çok akıcı nasıl bitirdiğinizi anlamıyorsunuz. Ben 2 gecede bitirdim. Kitaplar genelde uyku getirir ama bu kitabı okurken sadece ne zaman başladığıma bakmak için saate baktım sonra saat kaç neredeyim ne yapıyorum hiçbir şey aklıma gelmedi. Sadece ben ve kitap. Tabi biraz geç yatmışım sonra kitap hakkında düşünürken de bir saat geçmiş. Ama değdi en önemlisi de bu bence. Bu kitap çok çarpıcı gerçekleri öyle bir yüzüne vuruyor ki okurken o kadar kendimden utandım ki her gün haberlerde bir sürü cinayet bir sürü kadın istismarı görüyoruz. Sonra başka habere geçiyor ve konu kapanıyor. Tabi ben üzülmemek için uzun süredir haber izlemiyordum -dediğim gibi bu kitap çok çarpıcıydı- ben sen o biz haber izlemeyince gerçekler değişmiyor sığındığımız umut artıyor belki ama canı yananların acısı azalmıyor. Şunu da demem gerekir ki duygusal olarak zayıf olanlara kesinlikle tavsiye etmem diyeceğim ama bunlar gerçek ister inanın ister inanmayın o haberlerde gördükleriniz çok az bir kısmı ölmeyi başaramayanlar öldürülemeyenler de var. Yaşarken ölmek en kötüsü de bu değil mi ? 

Kitap hakkında çok bilgi vermek istemiyorum iki saatte biter zaten. Kitap Leyla'nın sadece Leyla'nın düz Leyla'nın yaşam hikayesini anlatıyor. Bir kaç alıntı yapmak istiyorum kitaptan belki okursunuz diye ama bu hiç bir işe yaramayacak biliyor musunuz? Okuyan insan zaten kitaptaki gibi biri olmaz okumayan da hiçbir zaman değişmez -genelde-; okuyanlar ise kahrolur üzüntüsünden olan at gözlüğünü çıkaranlara oluyor diyeceğim kitaptan Leyla bakıyor bana olan Leyla'ya ve onun gibilere oluyor kimseye değil onlara.


Patırtımızdan bütün apartman kapılara dizilmiş. Bas bas bağırıyorum, “Ben bu adamı karakola şikâyet edeceğim, yıllardır beni dövüyor, gelin şahitlik edin,” diye ağlıyorum. Birisi dedi ki, “Kızım kocandır,” kapıyı kapattı. Öbürü dedi ki, “Çocuğunu düşün,” kapıyı kapattı. Beriki dedi ki, “Olur böyle şeyler karıkoca arasında,” kapıyı kapattı. Ben apartmandan çıktım. Kapıyı kapattım...
Televizyonda başına bir şey geldi mi başrol oluyorsun, hayatta başına bir şey geldi mi figüran.
Tek zulüm gören sen misin? Bazılarının duvarları kalın sadece. Seslerini duymuyorsun...
Sana bir şey söyleyeyim mi, başkasının derdi olmasa insan kendi kahrından ölür. Mesela kanser olduğunu öğrendiğin gün, ‘Ay daraldım biraz çıkıp hava alayım içim açılsın,’ diyebilir misin? Ama illet başkasının başına gelince kolay. Başkasının derdi her derde devadır: bakar bakar, ‘Benden kötüleri de var,’ deyip haline şükreder, kendi derdini unutursun. ‘Vah vah, tüh tüh,’ deyip kâfi merhameti gösterdiğin an görevin biter. ‘Ah,’ dersin ‘vallahi çok üzüldüm, ben çıkayım biraz kafamı dağıtayım...’ El derdi insanın kendi derdini unutmak için edindiği zevktir. Çoğu kadın, çocuğu bile kendi dertlerini unutmak için doğuruyor.
İnsan insana lazım be kızım.
Ben, Osman kızı Leyla... Babamın soy adından çıkıp kocamın soyadına geçtim. Televizyonda görüyorum, bazı kadınlar evlenince kocalarının soyadını almıyor. Babalarınınkini sürdürüyor. Amaan, ne fark eder. Beni o adama veren babanın soyadını taşıyıp ne yapacağım? Hele bazısı hem babasının hem kocasının soyadını taşıyor ki Allah muhafaza... İki celladımın da soyadını taşıyacağım he mi? Topunun soyuna kibrit suyu. Ben, Osman kızı Leyla, Remzi'nin karısı Leyla oldum. Bana sorsalar, sadece "Leyla" olmak isterim. "Leyla'yla Mecnun" bile değil, düz Leyla...
İnsanoğlu acıkmasa biz hala taş devrindeydik. 
Kocam beni ilk bir ay hiç dövmedi. Bal ayı dedikleri bu olsa gerek!
İnsan içinde pek konuşmam ya kulak asma... İçim geveze benim.
Depresyon zengin hastalığı kızım! Bize gelmez. Biz kanser oluruz. Verem oluruz, ülser oluruz..
Duyarsınız, görürsünüz, üzülürsünüz. Ne de olsa sizde bir kalp taşıyorsunuz.
Hani evlilik hayali kuran kızlar var ya, ben onların aklına s*çayım.
İlkin böyle havalı havalı isimler düşündüm ;Deniz, Nehir, Çağla...Yok nereye dalgalanıyorsun, nereye akıyorsun, nereye çağlıyorsun?!Evden dışarı adım atsan baban kemiklerini kırar. Çiçek isimleri düşünüyorum. Yasemin, Çiğdem, Gül...Yok, baban ortada, nereye açılıyorsun? En sonunda dedim ben çocuğu boş yere havaya sokup başına dert açacak bir isim koymayayım. Düz bir şey olsun uslu uslu otursun. AYŞE...
Gaddarın suçu zulmettiğinde araması yüzsüzlük mü kendini bilmezlik mi kolay kolay anlaşılmıyor.
Beni çocuk sevmiyor sarmayın ben çocuk sevdiğim için bu adamdan çocuk yapmak istemiyorum. Ayşe’yi hiç doğurmasam, daha iyi bir anne olurdum. Hiç değilse onu babasından korumuş olurdum...
Ben zulüm çekerken susuyorsanız ,kocamın tarafındasınız. Siz, erkek tarafınız. Amaaan, benim babam bile özbeöz babamken kız tarafı değil erkek tarafıdır.
Benim kaşım gözüm paralanırken parçalanan içiniz için merhamet toplarsınız.
Hani kadınlar kocalarına diyorlar ya, “İçme demiyorum, evinde iç,” diye. Akılsızlar! Bırakın meyhanede içsin, sarhoş olup bir şeye tepesi attı mı sizi değil garsonu döver en azından!
Seyirciler hep olur. Önceleri utanırdım. “El âleme rezil oluyoruz” diye. Asıl el âlem bana rezil oluyor... Görüp de görmeyerek. Madem beni yok sayıyorsunuz, ben de sizi yok sayıyorum...
Televizyon olmasa hiçbir evlilik bir seneden fazla sürmez. Misal bizim mahalledeki kadınlar; kocalarıyla evlenmişler ama televizyonla dost hayatı yaşıyorlar. Ne de olsa evde bir ses oluyor... Akşam olup kocaları televizyon karşısına geçip kendilerini unutunca da, aynı kadınlar, kocalarını sevgililerine kaptırmanın hezimetiyle sarsılıyor. Artık televizyonu mu kıskanıyorlar kocalarını mı bilmem.
Evet, bende de konuşma reflüsü var. Yıllardır laflarımı o kadar çok yuttum ki, yalnız kaldı mıydı böyle içimden çıkıyor laflar.
Gelinle damat da oynuyor. Geçtik onlarla karşılıklı oynamaya başladık. Bu gelincağızda daha neyin içine düştüğünün farkında değil. Oyna, oyna salak! Yarın öbür gün boşanayım desen şimdi düğününde oynayanların hiçbiri yüzüne bakmaz.


 

Yorumlar